Ayten: Oğuz abi, yarın öğlen müsait misin?
Oğuz : Hayır, Ayten, bir sorun mu var?
Ayten: Oğuz Abi, bilgisayarı başlattığımda monitörde görüntü yok. Yarın okula gitmeden önce kontrol etsen iyi olur.
Oğuz : Tamam Ayten. Yarın eve bakacak birini bulursam, icabına bakarım..
Oğuz aslında kafeye her geldiğinde Ayten’in diz üstü eteğini ve güzel bacaklarını örten naylon çoraplarını görünce iç çeker. Ayten’i beş dakika görse bile dünya onun olacaktı ve bu bilgisayar arızası onun için bir nimetti. Ertesi gün Oğuz, öğlen geldiğinde Ayten’in ne renk çorap giyeceğini hayal ederek yerinde oturamadı. Sonunda öğle yemeğiydi ve Ayten hayalini kurduğu ve arzu ettiği çorapları görmek için evine geldi. Muhtemelen heyecandan Oğuz çekingen bir şekilde kapı ziline basmıştır.
Ayten : O kim?
Oğuz: Ayten’im. Kafeden Oğuz.
Kapı açıldığında Oğuz’un kalp atışı biraz hızlanmıştı.
Ayten : Hoşgeldin Oğuz Abi
Oğuz : Hoş bulduk Ayten
Ayten : Sana sorun çıkardım ama
Oğuz : Ne güçlük ama.
Ayten evde giymesi için terliklerini uzatırken Oğuz bacaklarını örten füme naylon çoraplara bakıyordu. Geceleri fantezilerini süsleyecek rengin ilgisini çekti.
Ayten: Oğuz Abi, bilgisayar oturma odasında. Sana ne ikram edebilirim, ne içeceksin?
Oğuz : Teşekkürler Ayten. Teşekkür ederim. Orada çok kahve içtim. Şimdilik bir şey almıyorum.
Oğuz, oturma odasındaki bilgisayar masasının altında sırt üstü yatıyor. Amacı, arıza dışında Ayten’in muhteşem tütsülenmiş ince naylon çoraplarını süzme fırsatından yararlanmaktı. Nitekim, makinedeki arızanın gevşemiş kablodan kaynaklandığını hemen tespit etti. Ama Oğuz’un her gece arzuladığı bu güzel ayak ve bacaklara bu kadar yakınken bu hatayı hemen düzeltmesi hayal kırıklığı olur. Oğuz, Ayten’in çoraplarını daha yakından görebilmek için kafasına tilki sürüyordu. Cesaret topladıktan ve derin bir nefes aldıktan sonra…
Oğuz: Ayten, bilgisayarın önüne oturabilir misin?
Ayten: Tamam Oğuz, şu an oturuyorum.
Oğuz : Monitörde görüntü olduğunda beni ara
Ayten: Tamam kardeşim.
Oğuz monitörün kablosuyla istediği yönde uğraşırken, Ayten ne olup bittiğinden habersiz görüntünün gelip gittiğini söylüyordu. Yani Ayten, Oğuz’un ayağına diktiği çadırı fark edene kadar…
Ayten gördüğü manzara karşısında biraz şaşkına dönerken, ayak parmaklarını örten tütsülenmiş renkli çoraplarıyla çadırın tepesini hafifçe dürttü.
Hayır mı Oğuz abi?
Oğuz suskundu ve renksiz bir göz banyosu yaparken aletinin onu vereceğini hiç düşünmemişti. Dili ve dudakları o sese cevap veremiyordu. Bir yandan aylardır hayalini kurduğu naylon çoraplardaki ayakların görüntüsü, aletine dokunarak tekrar tekrar akla geliyor. Neredeyse şoktaydı. Ayten az önce yaptığı dürtmenin etkisini arttırdı…
Ayten: Hey Oğuz abi, sana sesleniyorum. İyi misin? (Yaramaz bir kıkırdama ile)
Oğuz: Üzgünüm (derin bir nefes alıyorum) Senin için çok utanıyorum
Ayten: Küçük çocuğunuz pek mahcup görünmüyor ama (Tütsülenmiş çorapları, yumuşak darbeleriyle çadırın tepesine temas ediyordu)
Oğuz: Ufaklık ne yapabilir, o kadar güzel ki Ayten ayaklı çorapları görünce hipnoza girdi
: Yani çoraplı ayaklara karşı zayıflığınız var.
Oğuz: Hayır desem yalan olur. Küçük olanın durumunu görüyorsunuz (biraz daha rahat bir şekilde)
Ayten: Bu konuda biraz tecrübem var, durumunuzu biraz anlayabiliyorum (Çadırın tepesindeki hafif darbeler artık yerlerini yumuşak sürtünmelere bıraktı)
Oğuz: Nasıl? Daha önce böyle bir deneyim yaşadın mı? (Kelimeler küçük bir sürpriz, heyecan ve merakla döküldü)
Ayten: Teyzelerimi ziyarete gittiğimizde 8-9 yaşlarındaki küçük oğlu mutfak veya oturma odası masasının altına girerdi. Stoklanmış ayaklarımı gördüğü an sikini ovalayıp ayaklarıma basacaktı. Arada bir ayaklarımla ve penisiyle oynardım.
Oğuz bu cümleleri duyunca onun yerine hızlı atan kalbini yüksek bir tempoya bıraktı. Duyduğu sözlerle tapınaklarında kıvılcımlar oluştu. Öte yandan Ayten, çadırın tepesinde ayak başparmağıyla yaptığı manevralarla yeniden hipnoza girmişti.
Hadi bakalım, ufaklık çoraplarımın tadına bakmayacak mı?
Oğuz, Ayten’den duyduğu sözler karşısında her an patlama halindeydi. Fermuarı açarken elleri heyecandan titriyordu. Horoz şimdi lavlarını bir volkan gibi dağıtacak bir yer arıyordu, çadır hapsinden kurtulmuştu.
Ayten: Bakın kim gelmiş (biraz alaycı bir tonla)
Ayten, aletin saldığı zevk suyunu ayak başparmağıyla tütsülenmiş ince çoraplarına yapıştırarak oyun oynuyor. Oğuz gördüğü sahneler karşısında her saniye çıldırıyordu. Ayten, Oğuz’un kasıklarına ve testislerine yumuşak dokunuşlarla diğer çoraplı ayağını oynatmaya başladı. Çorabına yapışan zevk suyuyla oynamak için diğer ayağını bıraktı ve ayak parmaklarıyla horozun tepesini okşamaya başladı. Oğuz naylon çorapların verdiği zevke daha fazla dayanamadı. Horozu şimdi spermini bir volkan gibi Ayten’in muhteşem tütsülenmiş ince naylon çoraplarına boşalttı.
Ayten : Küçük çocuğunuzun kalbi kırılmış olmalı (yaramaz bir gülümsemeyle)
Oğuz : Hı hı (Boşalma sarsıntısıyla cümle kuramadı)
Ayten spermle kaplı ince çoraplarını çıkardı ve horozda kalan ve etrafa bulaşan sperm damlacıklarını temizledi. Oğuz monitörün kablosunu takarken Ayten odasına gitti ve ambalajından yeni çıkardığı bronz külotlu çorabıyla oturma odasına döndü. Oğuz’un gözleri önünde yavaşça
güneş yanığı çoraplarını sütun bacaklarına kaydırdı. Yaşadığı muhteşem zevkin üzerinden sadece 10 dakika geçmesine rağmen Oğuz’un horozu yeniden hareketlenmeye başladı. Ayten’in bronz çoraplarının önünde, oyuncağı elinden alınmış yaramaz bir çocuk gibi diz çöktü.
Oğuz : Tekrar yapabilir miyiz? (Utangaç bir çocuk gibi)
Ayten: okula geç kalacağım. Şu anda başka çorabım yok. Belki bir dahaki sefere sana farklı bir Sürpriz hazırlayabilirim (Başka bir kötü gülümseme)